1 Ekim 2019 Salı

ADATEPE KÖYÜ - AKÇAY

İsmini uzun süredir duyduğum yolum düştüğü zaman "ziyaret edilecek" listeme eklediğim Çanakkale'nin Ayvacık-Küçükkuyu mevkisindeki Adatepe köyüne geldik. Sahil yolundan bir süre yokuş yukarı tırmanarak zeytin ağaçları arasından ulaşım sağladığımız köy oldukça kalabalıktı. Köy meydanının aşağısında bulunan geniş alana aracımızı park ederek köyü dolaşmaya başladık. Köyün girişinde dondurmacılar ve küçük yeme içme mekanları karşıladı bizleri.


1980'li yıllarda bir grup yazar köydeki deforme olmuş evleri kendi imkanları ile restore ettirerek buraya yerleşmiş. Günümüzde en iyi korunan yerler arasında bulunan Adatepe köyünün günümüzdeki nüfusu 400 küsür kişiymiş.


Köy oldukça yükseğe kurulmasına rağmen denizi nadir gören bir manzaraya sahip. Bunun nedeni ise deniz tarafından gelen korsan saldırılarından köyü gizlemekmiş. Köy zamanında manzaranın biraz gerisine kurulmuş saldırılar geçince yavaş yavaş denizi gören yerlere taş evler yapılmış.


Adatepe köyü tamamen taş sokak ve duvarlardan oluşmuş. Haliyle otantik farklı bir görüntüye sahip. Köy Kaz dağlarının batı ucu diye tabir edeceğim dağlık alana kurulmuş. Sokaklarda dolaşırken dahi dağlardan esen temiz havayı hissedebiliyorsunuz.


Köy içerisinde bir zeytin evi var. "Zeytin Sütü" diye bir şey daha önce duymamıştım ama bu köy zeytin sütünün üretim merkeziymiş. Bu vesile ile Hüseyin & Meral Zeytin Evini ziyaret edip bilgi almaya çalıştım.

Hüseyin & Meral Zeytin Evi
 Köyü yaklaşık 2 saatlik sürede gezebiliyorsunuz fakat konaklamak isterseniz aynı taş konak konseptinde bir kaç butik otelde mevcut. Hünnaphan, Zeushan, Adatepe butik otel ve Mavras taş evleri bildiğim konaklama yerleri.


Gittiğim yerlerden yöresel ürünler almak gibi bir hobim var. Yakın zamanda Akyazı Kuzuluk Kaplıcalarından zeytinyağlı sabunlar, Şirince Köyünden defneli lavantalı sabunlar almıştım. Adatepe köyünde de yöresel sabun satan bir yer var fakat anıların taze kalması için koleksiyonuma eklemek üzere bir tane buzdolabı magneti aldım.


Geliş yönümüze doğru ilk gördüğümüz yer aslında ismini son zamanlarda sık duyduğum Zeus Altarı'ydı. Önce köyü dolaşıp sonra buraya geldik. Eski hafif paslı bir tabelanın gösterdiği ok ile Kaz dağları içerisinden giden toprak yolda yürümeye başladık.


Altar ismini ilk kez duymuş olabilirsiniz. Kelime anlamı olarak sunak manasına da geliyormuş. Hristiyan ve yahudilerin kurbanlarını kestiği, başında dini törenlerin yapıldığı küçük taşlık bir alana verilen isimmiş altar. Bazen dik, bazen düz, taşlı, topraklı bir yol üzerinden yolumuz nereye çıkacak diye yürümeye devam ediyoruz.


Fiyatlarını bilmiyorum ama bu dağ yolu içerisine küçük bir kafeteryada kurulmuş. Biz yükseldikçe Kaz dağlarının etrafa verdiği oksijen miktarını çok daha iyi hisseder olduk. Dönüp arkamıza baktığımızda ise az önce dolaştığımız Adatepe köyü tüm ihtişamıyla karşımızda duruyordu.


Sanırım yaklaşık 15-20 dakika kadar yürüdük. İnsanlar buraya kutsal yer gözüyle bakmış. Ağaçlara dilek dileyip bez parçası bağlayanlar olduğunu gördük. Bir benzerini Kapadokya'da ki yeraltı çarşılarında görmüştük daha önce.


Ağaçların az ilerisinde altar adı verilen taşlık alana ulaştık. 10-15 adımlık dik bir merdivenden çıkarak manzaraya ulaştık. Yorulduk ama gelmemize değdi mi derseniz değdi...


Oldukça yüksekteydik. Akçay, Altınoluk, Berhamkale (Assos), Küçükkuyu sahili hepsi ayaklarımızın altındaydı. Kuş bakışı manzarayı videoya aldım izlemek için buyrun.


Bir süre manzaranın tadını çıkartıp dinlendik. Uzun uzun izlediğimiz manzarada güneşi batırmaya niyetlendik ama karnımızda acıkmıştı. O yüzden manzaraya karşı bir öz çekim ile Zeus Altarı'ndan ayrıldık.


Saat 20.00 civarıydı. Hem biz hem çocuklar iyice yorgun ve açtı. Uzunca yürüdüğümüz yolu tekrar geri yürüyüp aracımıza ulaştık. Manzaranın en güzel yerine konumlanmış mini bir restorana girip köfte yedik. (Közlenmiş biber, domates, turşu, pilav ve 1 kilo köfte'ye 100 TL ödedik). 


Karnımız doyunca gözümüz açıldı. Bu tarafa geldiğimde hep yanından geçtiğim fakat uğramadığım Akçay'a  doğru yol aldık. Akçay sahili inanılmaz kalabalıktı. Hani derler ya iğne atsan yere düşmez diye işte o derece kalabalıktı. Çocukları kaybederiz düşüncesiyle daha boş yerlere geçmek istesek de her yer doluydu. Ertesi gün Didim'de ki lüks otele rezervasyonumuz vardı. O yüzden bugünü gece yolda geçirmeye karar verdik. Biz Akçay'ı dolaşırken saat zaten gece 02.30 olmuştu.


 Çocukları bebek arabasında uyuttuk. Gittiğim her yerde olduğu gibi hediyelik eşya dükkanlarını dolaşarak koleksiyonum için bir magnet aldım. O sırada hiç aklımda olmayan sadece internette araştırmalarım sonucu gördüğüm denizin ortasındaki bu kaya parçasını gördüm. 


Okuduğumda çok tuhafıma gitmişti fakat o kaya parçasının Akçay'da olduğunu bilmiyordum açıkcası. Peki nedir burayı özel kılan? Denizin ortasında olmasına rağmen üzerinden tatlı su çıkan bir kaya parçası! Çok ilginç değil mi tuzlu suyun ortasından tatlı içilebilir bir suyun çıkması? Sahilden denize girerek 15 adım kadar sonra kayalığa tırmandım. Çıkan suyu avucuma alarak tadına baktım ve hayretler içerisine düştüm. Buradan çıkan suyun Kaz dağlarındaki pınarlardan birisi olduğu söyleniyor. Videoda durumu özetledim buyrun...


Artık iyice yorulduk. Görünce dayanamayıp tadımlık bir kumpir alarak aracımıza doğru yol aldık. 


Hedefimizde Didim var. Akçay'dan hareket edip Burhaniye Ören ve Ayvalık'ı geçtikten sonra daha fazla gidemedim ve bir benzinliğe aracı çekip uyuyarak günü sonlandırdık...

ADATEPE KÖYÜ - AKÇAY

0 yorum:

Yorum Gönder