Yalova Bağdat Resortten güzel anılarla ayrıldık ama hala "keşfedecek çok yer var" O yüzden yakın lokasyonlara yol almaya karar verdik. Daha önce yol güzergahımı belirlediğimden İznik'e doğru yol aldık.
İznik deyince sanırım hemen herkesin aklına rengarenk çinileri gelir. Dolayısıyla hemen her köşe başında çini dükkanları görmek mümkün. Porselenler, fincanlar, tabaklar, nazar boncukları ve benzeri bir çok ürünü satın alabilirsiniz.
Duyduğum kadarıyla çini işlerinin yapıldığı en meşhur yer Nilüfer Hatun Çini Çarşısı'ymış. Aracımızı uygun bir yere park edip bu çarşıyı dolaşmaya başladık. İrili ufaklı 15 civarında dükkanın bulunduğu çarşı girişinde bir kaleden geçiyormuşsunuz hissi veren bir kemer var. Bir tarafında Nikaia ve diğer tarafında İznik yazıyor.
Peki nedir bu Nikaia? M.Ö. 4.yüzyılda Büyük İskender'in valilerinden biri olan Lysimakhos şehri almış eşinin adı olan Nike'den esinlenerek şehre bu ismi vermiş. Dükkanları gösteren mini bir video çekmeyi de unutmadım.
İçeri girip sırayla dükkanları dolaşmaya başladık. Her birinde birbirinden güzel çiniler işlenmiş alıcısını bekliyor.
Hemen her turistik yerde olduğu gibi buzdolabı magnet koleksiyonum için magnet baktık. Madem ki çiniciler çarşısındayız o zaman buraya uygun bir magnet bulma derdine düştük. Ben çini desenli magnet alırken eşim kolye ve bileklik aldı kendine.
Birazda şehir meydanını keşfedelim diye bir süre sonra buradan ayrıldık. Hiç ummadığınız yerlerde bazen bir sokak arasında, bazen bir köşe başında el işçiliği yapan onlarca dükkan gördük.
İstanbul'daki İstiklal caddesi kıvamında araç trafiğine kapalı işlek bir caddeye geldik. Burada da yine bir çok çini ve hediyelik eşya dükkanları gördük.
Bu kadar dolaşma elbette bizi yordu. Üstüne birde oğlum ege "baba kucak" deyince onuda taşımak zorunda kaldım. Çarşı meydanındaki kocaman İznik yazısını görünce durup fotoğraf çekildik.
Sonrasında biraz soluklanmak için meydandaki çeşmeye gittik. Hiç ilginizi çekiyor mu bilmiyorum ama gittiğim yerlerde içtiğim suyun tadı her yerde farklı oluyor. Burası da öyleydi. Tadı eksikmiş, bir aroması yokmuş gibi geldi bana.
Şehrin sembolü haline gelen Ayasofya Camii'nin yolunu tuttuk. Burası 787 yılında hristiyanlığı yaymak için din adamlarının önemli kararlar aldığı bir kiliseymiş. 1331 yılından sonra Orhan Gazi Camii olarak Müslümanların ibadethane olarak kullanması sağlanmış. Cami girişinde bulunan çeşitli ülkelerin ve şehirlerin ismi ne maksatla yazılmış bilemiyorum. Çok araştırmama rağmen her hangi bir bilgi bulamadım.
Yarısı ibadethane yarısı müze halindeki camiye giriş ücretsiz. Caminin ortasında kıbleyi gösteren kırmızı bir halı üzerinde aktif olarak namaz kılınabiliyor. Zamanında kilise olarak yapılan Ayasofya caminin kıble yönü tutsun diye namaz kılınan halılar çapraz olarak yerleştirilmiş.
Camiyi dolaşırken amfi tiyatro görünümündeki alanda hristiyanlık için önemli kararların alındığı yerde duvardaki yanık izleri gözümüzden kaçmadı. En son 1920 yılında yunanlıların burayı yakarak harap ettiği hakkında yazılar okumuştum.
İznik şehri aslında kaleler ile çevrili tarihi ve güzel bir şehir. Yakınında olmamıza rağmen kaleleri ve civarlarını gezecek vaktimiz olmadığından Ayasofya Camisinden sonra yolumuzu Bursa'ya düşürerek yolumuza devam ettik.
Daha fazlasını keşfetmek için yola çıkın. Keşfedecek Çok Yer Var!
İZNİK
0 yorum:
Yorum Gönder