TRABZON - UZUNGÖL - SÜMELA MANASTIRI
Dünkü Ordu gezimizde epey yorulmuşuz. Sabah dinlenmiş bir şekilde yorgunluğumuzu üzerimizden atıp Arsen oteldeki kahvaltı salonuna geçtik. Kahvaltı tabağımı doldurup masada yemek yerken, çoğunluğu Arap müşterilerin oluşturduğu otelde Arapların yemekleri elleriyle doldurması iştahımızı kesti :/ Yol güzergahımızda önce Sümela Manastırı vardı. Fakat biz Çaykara'da ki Uzungöl'e gittik.
Dünkü Ordu gezimizde epey yorulmuşuz. Sabah dinlenmiş bir şekilde yorgunluğumuzu üzerimizden atıp Arsen oteldeki kahvaltı salonuna geçtik. Kahvaltı tabağımı doldurup masada yemek yerken, çoğunluğu Arap müşterilerin oluşturduğu otelde Arapların yemekleri elleriyle doldurması iştahımızı kesti :/ Yol güzergahımızda önce Sümela Manastırı vardı. Fakat biz Çaykara'da ki Uzungöl'e gittik.
Uzungöl'e yaklaştıkça doğası daha güzel, havası daha serin ve yolları daha manzaralı olmaya başladı. İşte gerçek Karadeniz şimdi başlıyor demiştim kendi kendime. Özçekim çubuğu yardımı ile arabanın önünden Uzungöl'e kadar video çektim. Amacım bu güzel yolları daha sonra tekrar tekrar izleyebilmekti.
Uzungöl'ün etrafından aracımız ile dolanarak uygun bir yere park ettik. Park ettiğimiz yerde ahşaptan yapılmış bu güzel araç vardı.
Bisiklet kiralama işi güzel bir sektör haline gelmiş burada bizlerde yürümek yerine bisiklet kiralayarak Uzungöl'ü keşfe çıktık. Aldığımız bisikletin birisi Defnecik için sepetli olanıydı. Satıcı arkadaştan istediğimiz koltuk sayesinde kızımda benle bisiklete bindi. 3 tekerlekli olan bu bisikleti kullanmak normal bisiklete göre daha zor bilginiz olsun. Özellikle dönme manevralarında kontrol elinizden çıkabilir.
Orada tanıştığım bir laz uşağıyla sohbet ettik. Doğma büyüme buralıymış. Giymiş olduğu yöresel kıyafetiyle ilgi çekiyordu. İşlerini sordum çok şükür dedi. Resim çekilebilir miyiz dedim tabiki dedi.
Uzungöl'ü bisikletle dolaşırken küçüklükten beri gördüğüm o güzel camiyi defalarca değişik açılardan çektim.
Buranın her bir noktası ayrı bir güzel, sahil yolundan buraya gelene kadar sıcaktan kavrulurken, Uzungöl oldukça serindi.
Defneciği sürdüğüm kasalı bisikleti bir süre sonra abim sürmeye başladı. Yoldaki sarsıntından olacak ki prenses bir süre sonra bisikletin arkasında uyuyakalmış :)
Bisikletleri 1 saat sonra teslim ettik. Sepetli bisiklet 10 TL, diğer bisikletler 5,10,20 TL'ye kadar kalite ve temizliğine göre değişiyordu fiyatları. Defnecik hemen karşıdaki parkı görünce uykusu açıldı. Yarım saat kadar burada parkta vakit geçirdi.
Köşe başında satılan cevizli sucuk ve kömelerden tadımlık aldık. Köme adını duyuyordum fakat hiç tatmamıştım açıkcası. Çok güzel ve lezzetliydi. Bir kaç dilimde olsa mutlaka alın derim.
Uzungölü tepeden resimlemek istiyorduk. Yaklaşık 10KM uzaklıkta harika manzarası olan bir yer olduğunu duyduk. Fakat bizler yukarı doğru çıktıkça bastıran sis yüzünden görüş alanı tamamen kapandığından gitmedik. Uzungöl'ü görebileceğimiz yukarı bir noktadan son bir resim çekerek yolumuza devam ettik.
Programımızda daha çok yer vardı fakat Defneciğin bir kaç gün önce rahatsızlanıp tamamen iyileşmemesi ve yolda sürekli huzursuz olması bu tatili erken bitirmemize neden oldu. Rize ve Artvin'i de görmek istedik fakat istem dışı olarak geri dönüş yoluna girdik. Yolda girmediğimiz Sümela Manastırı'na hepimiz gitmek istiyorduk. Uzungöl'den Sümela Manastırı yaklaşık 135 KM.
Tabelaları takip ederek Sümela'ya ulaşıyoruz. Burada ödemeler ile ilgili biraz bilgi vermek istiyorum. Sümela Manastırı Milli Parklar sınırları içerisinde olduğundan girişine araç ile 15 TL ödemek zorundasınız. Biz ödememek için yürümeyi tercih ettik bir çok kişi gibi. Giriş kapısının az gerisinde bulunan boş alana aracımızı park edip yaya olarak yolumuza devam ettik. (Yaklaşık 1 KM yürünmeyecek bir yol değil). Giriş kapısında hediyelik eşya satan bir kaç dükkan ve kafeterya mevcut. Resimde gözüktü gibi zig-zag çize çize çıktığımız manastır yolu 1.2 KM.
Burası bizi epey zorladı diyebilirim. Defneciği elden ele dolaştırarak sırayla taşıdık. Yükümüz resmen 2 katı oldu ve terlemeyen yerimiz kalmadı. Sanırım 30 dk. içinde tamamlamıştık yolu. Küçük bir video ile göstereyim sizlere.
Yol üzerinde aşağıya doğru gözüken kısımlarda ne kadar yükseğe çıktığımızı anlayabilirsiniz. Ve halen çıkıyorduk ...
Ve nihayet son 100-150 metre kala ağaçların içindende olsa Sümela Manastırını gördük.
Bu sırada yanımızdan geçen birisi boşuna çıkmayın 18:00'de kapanacak diyince moralimiz bozuldu. Ne yani bu kadar yolu boşuna mı çıktık. Olan son gücümüzle koştura koştura girişe geldik. ( Şimdi farkettimde hepimiz kırmızı giyinmişiz o gün :) )
Neyse ki giriş kapısında kapanış saati 18:45 yazıyordu ve bu gezmemiz için yeterli süreydi. Boşuna panikletti adam bizi. Bir ayrıntı daha belirteyim kişi başı giriş ücreti 15 TL. Bence böyle bir tur yapacaksanız 40 TL verip sene boyunca kullanabileceğiniz Müze kart çıkarttırın (Öğrenci 20 TL). Hepimizin Müze Kartı olduğundan ücretsiz giriş yaptık. (Eşim ve ben geçen sene Kapadokya'da bulunan Derinkuyu Yeraltı şehrinde Müze kart almıştık.Kapadokya Gezisi için tıklayın. Abim ise Amasya arkeoloji müzesinde çıkarttı müze kartını) Merdivenden manastıra girmek için resmen sıra bekledik. Kalabalığa bakar mısınız ?
Sonunda bir şekilde TV'de, belgesellerde ve filmlerde gördüğüm Sümela Manastırına ayak bastık. Gerçekten çok yüksekte ve o gün ki imkanlarla buranın yapılması akıl alır gibi değil.
Duvarlarda hep Meryem Anayı ve hristiyanlığı gösteren çizimler vardı.
Manastırın tam olarak yapım tarihi bilinmiyormuş. MS 375-395 yılları arasında yapıldığı sanılıyor. 14.yüzyıldan sonra burası stratejik bir önem kazanmış ve ileri karakol görevi görmüş.
Manastırın bir odasında resim çekildim. Pencereden aşağıya baktığım zaman en yakınımdaki ağacı bile görmekte zorlandım. Yaklaşık yarım saat boyunca çıktığımız yol hiç bir şekilde gözükmüyordu. Etrafı tamamen sis kaplamıştı.
Sanırım hemen her yerde gördüğüm en meşhur Meryem Ana resmi bu. Resimlere zarar gelmesin diye flaşlı resim çekmek yasak. Pencereden gelen bir miktar ışık yeterli oluyor zaten.
Manastırın solunda sürekli akan bir çeşme var. Şimdi abartıyorsun falan diyebilirsiniz ama ben hayatımda bu kadar lezzetli su içmedim. Buraya gelip kana kana bu sudan içmenizi tavsiye ederim. Manastırdan geri dönüşümüzü ormanın içine doğru giden başka bir yoldan yaptık. Patika yolda ağaçların kökleri ne tarafa uzayacağını şaşırmış resmen.
Meğerse bir kaç dakikalık yürüyüş ile buradaki yoldan manastıra ulaşmak mümkün olabiliyormuş. Bu yolu bilmiyorduk işin doğrusu. Aracımız yanımızda olmadığından bizlerde orman yolu içinden giderek geldiğimiz noktaya doğru yola koyulduk.
Biraz yorucu oldu fakat geçtiğimiz yerlerdeki akarsular güzel ve doğal manzara oluşturuyordu.
Bizler dönene kadar saat 8:00'e yaklaşıyordu. Maçka'da bulunan Hamsiköy'ün sütlacını yemek için gidecektik fakat gerek kızım Defne'nin rahatsızlığı, gerekse işlerimiz sebebiyle İstanbul'a dönme kararı aldık. Daha programımızda gideceğimiz bir çok yer vardı aslında. Oralara bu kadar yakın olupta gidememek içimize dert oldu aslında. Rize, Ayder, Çamlıhemşin, Artvin ve hatta 15 TL karşılığında Batum'a dahi gitmeyi planlıyorduk. Ne yapalım kısmet değilmiş diyerek ve istemeden de olsa dönüş yoluna girdik. Vakit geç olduğundan Ordu'daki Royal 52 Otelde konakladık. Ertesi gün kahvaltı yapıp yaklaşık 1100 KM'lik yolu tek seferde gelerek sağ salim evimize kavuştuk. Bir başka gezi anısında görüşmek üzere...
TRABZON - UZUNGÖL - SÜMELA MANASTIRI