ALANYA
Bugün ki gezi rotamız ALANYA. Dün akşam saatlerinde geldiğimiz Mevlana Sema Otel (Konya)'de güzel bir kahvaltıyla güne başladık. Yaklaşık 3 saatlik bir yolculuğun ardından Alanya'ya ulaştık. Gezecek yerlerimizi belirlemiştik öncelikle otel bulmaya çalıştık. Cadde üzerinde dolaşırken tesadüfen ELITE ORKİDE SUIT OTEL' i bulduk. İlk başta fiyatının yüksek olacağını düşündük fakat gecelik 2 kişi oda fiyatı 90 TL olunca 2 günlük tuttuk. Alanya'da gezeceğimiz yerlerin 1 günde bitmeyeceğini biliyorduk. Aracımızı otelin önüne çekerek eşyalarımızı odamıza aldık. Otelde masaj spa gibi ekstra hizmetler ücretli olarak sunuluyor fakat havuz olması bizim için yeterliydi.
Bugün programım dolu olduğundan havuza girmeden yola çıktık. İlk olarak otelimize yakın konumda bulunan DAMLATAŞ MAĞARASI'na geldik. Sahil kısmında büyük bir tekne ve denize giren insanlar vardı.
Hemen ilerisinde de Damlataş Mağarası'nın girişi.
Mağara girişinden itibaren sarkıtlar ihtişamıyla bizi büyülemişti. Yüzyıllarca sürede oluşan bu sarkıtlar çok ilgimizi çekti.
Girişten kısa bir süre sonra bir merdivenden aşağı doğru mağara devam ediyordu.
Kızımla bir hatıra bırakmadan olmazdı tabi.
Mağarayı dolaştıktan sonraki hedefimiz ALANYA KALESİ'ydi. Dik yokuşu tırmanarak kaleden limanı izledik.
Aracımızı bu manzarada bırakarak yürüyerek yolumuza devam ettik. İlk olarak EHMEDEK KALESİ'ni ziyaret ettik. Giriş ücreti kişi başı 15 TL'ydi. Derinkuyu Yeraltı Şehrinde çıkarttığımız MÜZE KARTlarımızı kullanma vakti gelmişti. Ücretsiz olarak içeriye giriş yaptık.
EHMEDEK KALESİ 1227 yılında Bizans döneminden kalan bir kaleymiş. Attığımız her adımda her bir taşta tarih kokuyordu. Kaleden aşağısı korkunç yüksek bir o kadar da güzel gözüküyordu. Kleopatra sahiline de yüzlerce insan akın etmişti, bu yükseklikten insanlar nokta kadar dahi gözükmüyordu.
Buradaki gezimizi bitirdikten sonra ana yol yerine Ehmedek kalesinden Alanya Kalesine doğru giden küçük dar bir yoldan kaleye ulaştık.
Alanya Kalesi'nden de manzara çok güzel gözüküyordu. Burası da yine TV programlarında görüp gitmek istediğim yerlerdendi.
Burası hakkında daha Istanbuldayken duyduğum 'Attığın taş asla denize ulaşmaz' tezini çürütmeye gelmiştim. İnsanlar buradan attıkları taşı denize ulaştırmaya o kadar çok çalışmış ki etrafta atacak taşı zor topladım :) Attığım taşlar inişe geçtiğinde tam güneş hizasına geldiğinden ne denize ne de karaya düştüğünü görebiliyordum.(Defne video çekilirken huysuzlanmış biraz :))
Bir kaç denemeden sonra Alanya Kalesinin en güzel manzarasını fotoğrafladım belki de...
Manzaraya yeterince doyduktan sonra kaleden çıkıp sahile indik. Hava artık yavaş yavaş kararmaya başlıyordu. Gün içinde denize girenler toparlanıp gitmişler bile.
Sahilde dolaşırken türlü türlü ağaç arasından bu dikenli ağaç görülmeye değerdi. Parmağımla dokunduğumda epey sert olduğunu gördüm. Allah korusun yanlışlıkla ağaca çarpmak büyük kalıcı hasarlar bırakacak gibi gözüküyordu.
Artık hava iyice kararmaya başlamıştı. Otelimiz Suit olduğundan dışarıdan yiyecek bir şeyler alıp akşam yemeği için hazırlık yaptık. Telefon şarjlarımızı araç içinde unuttuğumuzdan Çiğdem onları almaya gitti. Ben ise aldıklarımızı çoktan pişirmeye başlamıştım bile.
Hava güzel ve balkonda güzel bir akşam yemeği yemek için çok idealdi.
Karnımızı doyurduktan bir süre sonra otelin açık alınında çeşitli ülkelere ait dans gösterilerini izledik. Hepimiz çok yorulmuştuk ama uyutmakta zorlandığımız Defne hemen uyuyakaldı. Bende daha fazla dayanamayıp uykuya daldım...
Oteldeki 2.günümüz açık büfe kahvaltıyla başladı. İlk defa oteldeki müşterileri de burada görme imkanımız oldu. Sanırım koca otelde tek Türk müşteri bizdik. Otele girişimizden itibaren hiç Türk göremedik.
Güzel bir kahvaltının ardından dün yapamadığım havuz sefasını bugün yapmalıydım. Odamıza gidip havuz için şortumu giyip havlumu alarak havuzun başına geldim.
Ekim ayındaydık ama havuzun sıcaklığı idealdi. Aşırı güneşten dolayı fotoğraf makinesinin focusu manuelde kaldığından havuzdaki resimlerim biraz bulanık çıkmış. Eşim Defne'yi tutarken ben havuza dalıyordum.
Havuz birçok yerde olduğu gibi kademe kademe yükseliyordu. Bir sağa bir sola yüzerek 'o an'ın keyfini çıkarttım.
Ben yüzerken Defne bebekte şezlongta kendi çapında oynuyordu. Defalarca denememize rağmen bir türlü suya sokamadım.
Prenses gibi maşallah kızım. Bir süre sonra Defne bebek barda çalan müziğe eşik ederek tatilin tadını çıkartmaya başladı.
Bir saat kadar yüzdükten sonra bende dinlenmek için şezlonga uzandım.
Yeterince dinlendikten sonra bugün ki hedefimiz olan DİM ÇAYI'na çıkmak için otelden ayrıldık. 20 Dk'lık bir yolculuğun ardından çay üzerine kurulmuş onlarca restorantı görerek ilerledik. Benim gitmek istediğim yer ise PINARBAŞI RESTORANT'tı. Daha önceki araştırmalarımda burayı mekan olarak çok beğenmiştim o yüzden direk oraya gitmek istedim.
Çok güzel gözüküyor değil mi ? Suyun içindeki çardaklarda oturup istediğiniz yiyecek ve içeceği, bu keyifli yerde tadını çıkartarak yiyip içiyorsunuz. Tavuklu birer menü yiyip çay içtikten sonra bileklerimden biraz yukarıda olan suda küçük bir yürüyüş yaptık kızımla.
Resimde güldüğüme bakmayın soğuktan ayaklarım yanıyordu aslında. Hiç şikayetçi olmadan başka bir açıdan fotoğrafladım bu mekanı.
Ve gitmeden son bir kez de küçük bir videoya aldım Dim Çayı'nın bu güzel mekanını...
Buradan tekrardan otelimize dönerek yine akşam yemeği yedik. Ben balkonda otururken kısa bir süre sonra İtfaiye , ambulans ve polis otelin hemen yanındaki binaya gelince korktum işin açıkcası. Ne olduğunu görememiştim. Merakımdan dışarı çıkıp baktım. İnşaat halindeki bir binadan intihar girişimi ile karşı karşıyaydım. Bir sürü insan toplanmış yukarı doğru bakıyordu. Adamın kim bilir ne derdi vardı bilemiyorum ama polis adamı ikna ederek intihar girişimi kazasız belasız sonlanmış oldu.
Güzel anılar ile Alanya'da 2 gün dolu dolu gezdik.Merak ettiğim yerleri de gördüğümden artık gönül rahatlığı ile uyuyabilirdim. Yarın ki rotamız kafamda şekillenmişti bile Antalya Merkez'e doğru gidecektik. Çok geç olmadan uyuyarak günümüzü sonlandırdık.
ALANYA
0 yorum:
Yorum Gönder