25 Ekim 2019 Cuma

BÜYÜK ANADOLU DİDİM RESORT HOTEL -DİDİM ANTİK KENTİ

Adatepe Köyü ve Akçay ziyaretinden sonra aracımızda sabahlayıp günün ilk ışıklarıyla Didim'e doğru yol aldık. Henüz saat sabah 06.00 bile değildi ve navigasyona göre yaklaşık 3 saatten fazla yolumuz vardı. Otele girmeden önce Didim Antik Kenti ve meşhur Altınkum Plajını görmek istiyorduk. Uzun bir yolculuğun ardından Didim tabelalarını karşımıza çıkmaya başladı.


Önce Altınkum plajına uğradık. Sabah saatleri olduğundan çok kalabalık değildi. Uzunca bir sahili ve kumsalı vardı. İlk dikkatimizi çeken sahile konumlandırılmış piyanoydu. Üzerinde dolaştıkça melodi çalıyordu. Kızım Defne bizzat denedi :)

Deniz kenarı boyunca uzanan sahil yolunda bembeyaz bir bayan heykeli karşıladı bizleri. Yakın zamanda bir heykeltraş tarafından yaklaşık 6 ayda tamamlanan Medusa ismindeki heykelin efsanesi ise şöyle; Heykel üzerindeki yazılarda Medusa'dan güzeller güzeli Medusa diye bahsediliyor. O kadar güzel bir kadınmış ki bütün tanrıları kendine aşık edip diğer kadınları kıskandıracak güzelliğe sahipmiş. Denizler tanrısı Poseidon Medusa'ya aşık olur ve ona zorla sahip olur. Zeka tanrıçası Athena durumu kabul edemez kıskançlık ve sinirden Medusa'yı lanetler. Medusa'nın yüzünü bozup saçlarının her telini yılana çevirerek sürgüne yollar. Öfkesi geçmeyen Athena diğer kardeşi Perseus'la anlaşıp Medusa'yı öldürür.


Medusa için hazin bir son olmuş maalesef. Rölyef adı verilen kabartma sanatı ile yapılmış Medusa'yı simgeleyen heykel buraya yaklaşık 5 km uzaklıktaki Apollon Tapınağında sergileniyormuş. Biz dolaşırken sahil iyice kalabalık olmaya başladı. Sahildeki "DİDİM" yazısı önünde fotoğraf çekerek Didim Antik Kentinin yolunu tuttuk.


Kısa bir yolculuğun ardından Didim Antik Kentine Ulaştık. Olduğumuz yerden içerisi gözüküyordu o yüzden içeri girmedik. Zaten çocuklar çokta rahat bırakmıyordu bizleri. İçeri giriş 18 TL müze karta ücretsiz. 


Artık öğle saatleri olmuştu. Güneş tam tepemizde ve oldukça sıcaktı. Antik kentin karşısındaki hediyelik eşya satıcılarından Apollon Tapınağı şeklinde bir süs eşyası ve koleksiyonum için magnet alarak otele doğru yol aldık.

Huyum kurusun :) 5 yıldızlı otelde olsa tatil boyunca günlerce otele tıkılmaktan hoşlanmıyorum. O yüzden öncelikle etrafı keşfedip sonra otele geldik. Bu yüzden ismimiz #kesfedecekcokyervar :) Resepsiyondan girişimizi yapıp odamıza geçtik. Odamız havuz ve deniz manzaralıydı.


Hemen duş alıp üstümüzü giyerek havuzun yolunu tuttuk. Devasa bir havuz karşıladı bizleri. Oğlum Ege sıcaktan bunalmış olacak ki hemen havuza girmek istedi. Bir süre beraber yüzüp serinledik.


Animatörlerden birisi çocuk oyun alanında aktivite var deyince hemen çocuklarla oraya gittik. Bizimkiler onlarca çocuk sandalyesinden birine oturup gösteriyi izlemeye başladılar.


Ne yalan söyleyeyim bizim bile hoşumuza gitti gösteri. Yapılan hareketler mimikler çocukları oldukça eğlendirdi. Sihirbazlık gösterisini beğenerek izledik. Animatörler, çocuklar eğlensin diye her şeyi yaptılar sağ olsunlar ;)


Gösteriden sonra bizimkileri çocuk havuzuna getirdim. Boyları yettiği için rahat bir şekilde bir o yana bir bu yana oyalandılar havuzda. 


Sonrasında ise yetişkinler için aktiviteler başladı. Çocuk alanının hemen arkasında dart oyunu için 2 grup olduk. Uzun süredir oynamıyordum ve kötü bir performans sergiledim :( Dolayısıyla yenildik :)


Akşam yemeği saati gelmişti ve bizler oldukça acıkmıştık. O kadar çok yemek vardı ki insan hepsinden tatmak istiyor. Hemen her tatil sonrası olduğu gibi kilolar dolar gibi yükselişe geçiyor :)


Otele girdiğimiz ilk andan itibaren sürekli eğlence, animasyon ve hareketlilik bizi oldukça yordu. Üstüne bir de yemek yiyince üzerimize ağırlık çöktü. Dinlenmek için odamıza geçip güneşin deniz ardında kayboluşunu izledik...


Gün bitti mi? Tabii ki hayır! Akşam 21.30'da amfi tiyatroda çocuklar için eğlence 22.00'de yetişkinler için gösteriler olacaktı. Saat 21.00'i geçmişti bizler yavaş yavaş toparlanıp amfi tiyatronun yolunu tuttuk. Kızım Defne hemen sahneye çıkarak animatör ablalarıyla eğlenceye katıldı.


Günü bu şekilde sonlandırdık. Buraya gelmeden 1 gün önce geze geze geldiğimiz için dün geceyi arabada uyuyarak geçirmiştik. Artık iyice yorulup uyumaya çekildik...
Ertesi gün dinlenmiş olarak yeni güne merhaba dedik. Çocukları hazırlayıp kahvaltıya indik. Kahvaltı açık büfe ve oldukça zengin hazırlanmıştı. 


Karnımızı doyurup tekrar üzerimizi değiştirmek için odamıza gittik. Havuz için şort giyip şezlong arayışı içerisine girdik. Tahmin edeceğiniz gibi sabah erkenden hemen her yer dolmuştu fakat yinede yer bulup oraya kurulduk.



Öncelikle animatörler havuz içinde bir program yaparak güne eğlenceli başlattılar bizi. Sonrasında çocukları alıp beraber yüzdük. Defne az çok biliyor da ege hiç bilmiyor yüzmeyi o yüzden havuzda hep beraberdik.


Eşim bazen çok fotoğraf ve video çekiyorum diye bana söyleniyor ama sonra izleyince onunda hoşuna gidiyor. Mesela videoya almasaydım çocuklar ile havuzda böyle bir anımız olmazdı değil mi?


Sabah öyle yemişim ki öğlen hiç acıkamadım bile... Snack bardan gelen fast food kokuları aklımızı çelmeye yetti. Biraz atıştırdıktan sonra çocukları hemen yandaki Kids Club'a bıraktım. Defne ve Ege'nin en sevdiği şeylerden birisi renkli boyalar ile resim çizmekti. Hatta Defne hiç durmadan gecenin yarısına kadar sıkılmadan resim çizebilen bir çocuk. Kim bilir onların dünyasında neler var neler? 


Çocukları Kids Club'a emanet ettikten sonra artık rahat rahat kendimize vakit ayırabildik. Otelin farklı yerlerinde kahve makineleri buluyor. Türk kahvesi sevmem ama sıcak çikolataya bayılırım. Biraz keyfimize bakalım :)


Sıcak çikolata iyi geldi. Çok iyi değilim ama yüzme konusunda 4 ay eğitim aldım. En iyi atlayışı yapmak için defalarca havuza atlayıp çıktım. Ayaklarımı bükmesem güzel olacak ama bir türlü beceremedim :)


Öğleden sonra snack barda atıştırıp aquaparkın yolunu tuttum. Otelin her şeyi güzel fakat aquapark biraz emanet konmuş gibi olmuş. Hiç yoktan iyidir tabi ama daha iyilerini kullanmıştım daha önce.


Çok şükür günümüz dolu dolu geçiyor. Aquaparktan sonra kendimizi otelin basketbol sahasında bulduk. İsteyen yandaki voleybol sahasında, isteyen basketbol sahasında vakit geçirebiliyor. Eskiden maltepe sahildeki potalarda arkadaşlarımla basket oynarken 3'lük dışındaki basketlerimi saymıyordum. 3'lüklerim iyiydi ama uzun zaman oldu oynamayalı biraz paslanmışım...


O sırada kızım Defne havuzda kolluklarıyla yüzüyordu. Sanırım öğle saatlerinde havuza bir girdi taaa akşam saatlerine kadarda hiç çıkmadı. Henüz 6 yaşında olmasına rağmen ayakları öyle buruşmuş ki 80'lik nine gibi olmuş :)


Bana en huzur ve keyif veren yerlerden biride hamak. Gün içinde o kadar koşturduk ki benim için tatil hiç bir zaman dinlenme olmadı. Bütün aktiviteleri yapmaya çalışınca ister istemez bir yorgunluk çöktü. Biraz hamak keyfi yapayım :)


Otel tam manasıyla aldığı paranın hakkını verircesine sürekli farklı animasyonlar yapılıyor. Oteldeki 2. günümüz bitmek üzere ve biz hala denize giremedik. Herkesin zevki ayrı tabi ki ama ben büyük bir havuzu güzel bir denize tercih edenlerdenim. Otel bu sene mavi bayrağını da almış ve oldukça güzel bir görüntüsü vardı.


Deniz tuzlu olduğundan cildimi ve yüzümü yakıyordu o yüzden 1 saat kadar su içinde oyalanıp akşam yemeği için restoran bölümüne geçtik. Bugüne kadar gittiğim hiç bir oteli eleştirmedim ve bariz bir hata görmedikçe de eleştirmeyeceğim. Yani bazen yorumlara bakıyorum insanlar o kadar komik şeyleri bahane ediyorlar ki inanasım gelmiyor gerçekten. Biz ailece bu oteli sevdik. Olmadı ama oldu ki kötü bir şey oldu bunu anlayışla karşılayabiliyoruz sonuçta çalışanlarda insan. Biz pozitif olduğumuzdan her şeye pozitif bakabiliyoruz. Gerek eğlence, gerek aktivite olsun herşeyden memnun kaldık... Bu gece amfi tiyatroda daha önce görmediğim bir gösteri olacak. Bazı gösteriler bazı otellerde klasik olabiliyor fakat  küçük bir kesit yayınladığım bu gösteri gerçekten çok güzeldi...


Günü bu şekilde sonlandırıp odamıza geçtik. Sohbetler muhabbetler derken saat gece 12:00 yi buldu. Acıkmadık ama 'gece çorbası' adı altında verilen çorbanın kokusunu duyunca çorba içmek için restoran bölümüne gittik. Onca yediğimiz şeylerin üstüne iyi geldi gerçekten. Odamızdaki kettle ile su ısıtıp ikram edilen sallama çay ve kahvelerden yudumlayarak manzaramızın keyfini çıkarttık...


Yeni bir güne merhaba diyerek uyandık. Kahvaltımızı yapıp öğlene kadar havuzda yüzdük. Bugün otelin kapalı bölümlerine keşfetmek için kızımla sözleştik. Geldiğimizden beri yemeğin dozunu kaçırınca ilk ziyaret ettiğimiz yer otelin spor salonu oldu. Yaklaşık 10 dk kadar pedal çevirip kendimi rahatlatmaya çalıştım.


Peşinden saunaya girdik. İçerisi çok sıcaktı. Kızım duramayınca çıkmak zorunda kaldık. Sanırım burayı düzenli kullansan ne kilo kalır ne yağ :)! 


Ve lüks otellerin olmazsa olması Türk Hamamı. Zaten sudan çıkmadığımızdan gıcık gıcır parlıyorduk. Adet yerini bulsun diye bu ortamında keyfini alarak kapalı havuza geçtik.


İçerisi kışın açık olan bir otel için oldukça ideal fakat biz yazın ortasındayız o yüzden açık havuzun yolunu tuttuk. Hava oldukça sıcak snack bardan kendime fanta kızıma meyve kokteyli alıp havuza girdik.


Dün yemeği fazla kaçırdığımdan sabah çok yememiştim. Öğle yemeği için restorana girdik. Aşçı ustaların karpuzların üzerine yaptığı sanat görülmeye değer! Ne demişler 'karpuza işlenen sanat' :) !


Hafif olabilecek bir öğle yemeği tercih ettik. Ben her ne kadar yememek için kendimi tutmaya çalışsam da bir yanım "bir daha mı geleceksin dünyaya umut" dercesine o muazzam tatlıları gözüme gözüme sokuyordu:)


'Yemede yanında yat' yada 'gel de yeme' böyle yerler için kullanılan cümleler :) Tatlı bölümünden aldığım puding kıvamındaki milk shake ile tatlı bölümüne son noktayı koyuyorum ;)

Bugün oteldeki 3. ve yarın son günümüz. Otelden bir anımız olsun diye otele ait fotoğraf panosu önünde ailece fotoğraf çekildik. Bırakın 5 yıldızı 10 yıldızlı bir otel bile olsa 3.günden sonra sıkılmaya başlıyorum. O yüzden genelde 3 gece 4 günlük otel bakarım.

Önemli olan çocukların eğlenmesi ve her ikisi de bu otelde oldukça mutlu günler geçirdiler. Akşam yine amfi tiyatronun yolunu tuttuk. Türk Gecesi gösterisini izledik. Gösterinin sonunda animatör bizleri diskoya davet etti. Haydi bir değişiklik yapalım diyerek diskoya gittik. Ses o kadar yüksekti ki kendi sesimi bile duyamıyordum ama günün sonunda ortaya bu eğlenceli videomuz çıktı :)


Bugün son gecemiz ve biz son gecemizi odaya tıkılmak yerine havuz etrafındaki şezlonglara uzun saatler uzanıp çay ve sıcak çikolatamızı  yudumlayarak geçirmek istedik.

Ertesi gün en çok kızım Defne üzüldü. İstemeyerek de olsa eşyalarımızı topladık. Kahvaltının ardından otele son bir bakış atarak ayrıldık :( 

Defnem Otele Elveda Derken... :(
Oda ve havuz kartlarımızı resepsiyona teslim ederek arabamızın yolunu tuttuk. Bulunduğumuz süre içerisinde emeği geçip bizi mutlu mesut ayıran tüm personel ve yönetime buradan teşekkür ederiz. Nasip olursa başka bir yazda tekrar görüşmek üzere diyerek Büyük Anadolu Didim Resort maceramızı sonlandırdık!

BÜYÜK ANADOLU DİDİM RESORT HOTEL - DİDİM ANTİK KENTİ

1 Ekim 2019 Salı

ADATEPE KÖYÜ - AKÇAY

İsmini uzun süredir duyduğum yolum düştüğü zaman "ziyaret edilecek" listeme eklediğim Çanakkale'nin Ayvacık-Küçükkuyu mevkisindeki Adatepe köyüne geldik. Sahil yolundan bir süre yokuş yukarı tırmanarak zeytin ağaçları arasından ulaşım sağladığımız köy oldukça kalabalıktı. Köy meydanının aşağısında bulunan geniş alana aracımızı park ederek köyü dolaşmaya başladık. Köyün girişinde dondurmacılar ve küçük yeme içme mekanları karşıladı bizleri.


1980'li yıllarda bir grup yazar köydeki deforme olmuş evleri kendi imkanları ile restore ettirerek buraya yerleşmiş. Günümüzde en iyi korunan yerler arasında bulunan Adatepe köyünün günümüzdeki nüfusu 400 küsür kişiymiş.


Köy oldukça yükseğe kurulmasına rağmen denizi nadir gören bir manzaraya sahip. Bunun nedeni ise deniz tarafından gelen korsan saldırılarından köyü gizlemekmiş. Köy zamanında manzaranın biraz gerisine kurulmuş saldırılar geçince yavaş yavaş denizi gören yerlere taş evler yapılmış.


Adatepe köyü tamamen taş sokak ve duvarlardan oluşmuş. Haliyle otantik farklı bir görüntüye sahip. Köy Kaz dağlarının batı ucu diye tabir edeceğim dağlık alana kurulmuş. Sokaklarda dolaşırken dahi dağlardan esen temiz havayı hissedebiliyorsunuz.


Köy içerisinde bir zeytin evi var. "Zeytin Sütü" diye bir şey daha önce duymamıştım ama bu köy zeytin sütünün üretim merkeziymiş. Bu vesile ile Hüseyin & Meral Zeytin Evini ziyaret edip bilgi almaya çalıştım.

Hüseyin & Meral Zeytin Evi
 Köyü yaklaşık 2 saatlik sürede gezebiliyorsunuz fakat konaklamak isterseniz aynı taş konak konseptinde bir kaç butik otelde mevcut. Hünnaphan, Zeushan, Adatepe butik otel ve Mavras taş evleri bildiğim konaklama yerleri.


Gittiğim yerlerden yöresel ürünler almak gibi bir hobim var. Yakın zamanda Akyazı Kuzuluk Kaplıcalarından zeytinyağlı sabunlar, Şirince Köyünden defneli lavantalı sabunlar almıştım. Adatepe köyünde de yöresel sabun satan bir yer var fakat anıların taze kalması için koleksiyonuma eklemek üzere bir tane buzdolabı magneti aldım.


Geliş yönümüze doğru ilk gördüğümüz yer aslında ismini son zamanlarda sık duyduğum Zeus Altarı'ydı. Önce köyü dolaşıp sonra buraya geldik. Eski hafif paslı bir tabelanın gösterdiği ok ile Kaz dağları içerisinden giden toprak yolda yürümeye başladık.


Altar ismini ilk kez duymuş olabilirsiniz. Kelime anlamı olarak sunak manasına da geliyormuş. Hristiyan ve yahudilerin kurbanlarını kestiği, başında dini törenlerin yapıldığı küçük taşlık bir alana verilen isimmiş altar. Bazen dik, bazen düz, taşlı, topraklı bir yol üzerinden yolumuz nereye çıkacak diye yürümeye devam ediyoruz.


Fiyatlarını bilmiyorum ama bu dağ yolu içerisine küçük bir kafeteryada kurulmuş. Biz yükseldikçe Kaz dağlarının etrafa verdiği oksijen miktarını çok daha iyi hisseder olduk. Dönüp arkamıza baktığımızda ise az önce dolaştığımız Adatepe köyü tüm ihtişamıyla karşımızda duruyordu.


Sanırım yaklaşık 15-20 dakika kadar yürüdük. İnsanlar buraya kutsal yer gözüyle bakmış. Ağaçlara dilek dileyip bez parçası bağlayanlar olduğunu gördük. Bir benzerini Kapadokya'da ki yeraltı çarşılarında görmüştük daha önce.


Ağaçların az ilerisinde altar adı verilen taşlık alana ulaştık. 10-15 adımlık dik bir merdivenden çıkarak manzaraya ulaştık. Yorulduk ama gelmemize değdi mi derseniz değdi...


Oldukça yüksekteydik. Akçay, Altınoluk, Berhamkale (Assos), Küçükkuyu sahili hepsi ayaklarımızın altındaydı. Kuş bakışı manzarayı videoya aldım izlemek için buyrun.


Bir süre manzaranın tadını çıkartıp dinlendik. Uzun uzun izlediğimiz manzarada güneşi batırmaya niyetlendik ama karnımızda acıkmıştı. O yüzden manzaraya karşı bir öz çekim ile Zeus Altarı'ndan ayrıldık.


Saat 20.00 civarıydı. Hem biz hem çocuklar iyice yorgun ve açtı. Uzunca yürüdüğümüz yolu tekrar geri yürüyüp aracımıza ulaştık. Manzaranın en güzel yerine konumlanmış mini bir restorana girip köfte yedik. (Közlenmiş biber, domates, turşu, pilav ve 1 kilo köfte'ye 100 TL ödedik). 


Karnımız doyunca gözümüz açıldı. Bu tarafa geldiğimde hep yanından geçtiğim fakat uğramadığım Akçay'a  doğru yol aldık. Akçay sahili inanılmaz kalabalıktı. Hani derler ya iğne atsan yere düşmez diye işte o derece kalabalıktı. Çocukları kaybederiz düşüncesiyle daha boş yerlere geçmek istesek de her yer doluydu. Ertesi gün Didim'de ki lüks otele rezervasyonumuz vardı. O yüzden bugünü gece yolda geçirmeye karar verdik. Biz Akçay'ı dolaşırken saat zaten gece 02.30 olmuştu.


 Çocukları bebek arabasında uyuttuk. Gittiğim her yerde olduğu gibi hediyelik eşya dükkanlarını dolaşarak koleksiyonum için bir magnet aldım. O sırada hiç aklımda olmayan sadece internette araştırmalarım sonucu gördüğüm denizin ortasındaki bu kaya parçasını gördüm. 


Okuduğumda çok tuhafıma gitmişti fakat o kaya parçasının Akçay'da olduğunu bilmiyordum açıkcası. Peki nedir burayı özel kılan? Denizin ortasında olmasına rağmen üzerinden tatlı su çıkan bir kaya parçası! Çok ilginç değil mi tuzlu suyun ortasından tatlı içilebilir bir suyun çıkması? Sahilden denize girerek 15 adım kadar sonra kayalığa tırmandım. Çıkan suyu avucuma alarak tadına baktım ve hayretler içerisine düştüm. Buradan çıkan suyun Kaz dağlarındaki pınarlardan birisi olduğu söyleniyor. Videoda durumu özetledim buyrun...


Artık iyice yorulduk. Görünce dayanamayıp tadımlık bir kumpir alarak aracımıza doğru yol aldık. 


Hedefimizde Didim var. Akçay'dan hareket edip Burhaniye Ören ve Ayvalık'ı geçtikten sonra daha fazla gidemedim ve bir benzinliğe aracı çekip uyuyarak günü sonlandırdık...

ADATEPE KÖYÜ - AKÇAY

27 Eylül 2019 Cuma

İZNİK

Yalova Bağdat Resortten güzel anılarla ayrıldık ama hala "keşfedecek çok yer var" O yüzden yakın lokasyonlara yol almaya karar verdik. Daha önce yol güzergahımı belirlediğimden İznik'e doğru yol aldık. 


İznik deyince sanırım hemen herkesin aklına rengarenk çinileri gelir. Dolayısıyla hemen her köşe başında çini dükkanları görmek mümkün. Porselenler, fincanlar, tabaklar, nazar boncukları ve benzeri bir çok ürünü satın alabilirsiniz.


Duyduğum kadarıyla çini işlerinin yapıldığı en meşhur yer Nilüfer Hatun Çini Çarşısı'ymış. Aracımızı uygun bir yere park edip bu çarşıyı dolaşmaya başladık. İrili ufaklı 15 civarında dükkanın bulunduğu çarşı girişinde bir kaleden geçiyormuşsunuz hissi veren bir kemer var. Bir tarafında Nikaia ve diğer tarafında İznik yazıyor.


Peki nedir bu Nikaia? M.Ö. 4.yüzyılda Büyük İskender'in valilerinden biri olan Lysimakhos şehri almış eşinin adı olan Nike'den esinlenerek şehre bu ismi vermiş. Dükkanları gösteren mini bir video çekmeyi de unutmadım.


İçeri girip sırayla dükkanları dolaşmaya başladık. Her birinde birbirinden güzel çiniler işlenmiş alıcısını bekliyor.


Hemen her turistik yerde olduğu gibi buzdolabı magnet koleksiyonum için magnet baktık. Madem ki çiniciler çarşısındayız o zaman buraya uygun bir magnet bulma derdine düştük. Ben çini desenli magnet alırken eşim kolye ve bileklik aldı kendine.


Birazda şehir meydanını keşfedelim diye bir süre sonra buradan ayrıldık. Hiç ummadığınız yerlerde bazen bir sokak arasında, bazen bir köşe başında el işçiliği yapan onlarca dükkan gördük.


İstanbul'daki İstiklal caddesi kıvamında araç trafiğine kapalı işlek bir caddeye geldik. Burada da yine bir çok çini ve hediyelik eşya dükkanları gördük.


Bu kadar dolaşma elbette bizi yordu. Üstüne birde oğlum ege "baba kucak" deyince onuda taşımak zorunda kaldım. Çarşı meydanındaki kocaman İznik yazısını görünce durup fotoğraf çekildik.


Sonrasında biraz soluklanmak için meydandaki çeşmeye gittik. Hiç ilginizi çekiyor mu bilmiyorum ama gittiğim yerlerde içtiğim suyun tadı her yerde farklı oluyor. Burası da öyleydi. Tadı eksikmiş, bir aroması yokmuş gibi geldi bana.


Şehrin sembolü haline gelen Ayasofya Camii'nin yolunu tuttuk. Burası 787 yılında hristiyanlığı yaymak için din adamlarının önemli kararlar aldığı bir kiliseymiş. 1331 yılından sonra Orhan Gazi Camii olarak Müslümanların ibadethane olarak kullanması sağlanmış. Cami girişinde bulunan çeşitli ülkelerin ve şehirlerin ismi ne maksatla yazılmış bilemiyorum. Çok araştırmama rağmen her hangi bir bilgi bulamadım.


Yarısı ibadethane yarısı müze halindeki camiye giriş ücretsiz. Caminin ortasında kıbleyi gösteren kırmızı bir halı üzerinde aktif olarak namaz kılınabiliyor. Zamanında kilise olarak yapılan Ayasofya caminin kıble yönü tutsun diye namaz kılınan halılar çapraz olarak yerleştirilmiş.


Camiyi dolaşırken amfi tiyatro görünümündeki alanda hristiyanlık için önemli kararların alındığı yerde duvardaki yanık izleri gözümüzden kaçmadı. En son 1920 yılında yunanlıların burayı yakarak harap ettiği hakkında yazılar okumuştum.


 İznik şehri aslında kaleler ile çevrili tarihi ve güzel bir şehir. Yakınında olmamıza rağmen kaleleri ve civarlarını gezecek vaktimiz olmadığından Ayasofya Camisinden sonra yolumuzu Bursa'ya düşürerek yolumuza devam ettik.

Daha fazlasını keşfetmek için yola çıkın. Keşfedecek Çok Yer Var!

İZNİK